Otizmde Sanatla Terapi
Otistik belirtileri olan çocuklarla yapılan sanat terapisi çalışmaları genel olarak iletişimi arttırmayı, sosyal becerileri geliştirmeyi, bireyselleşmenin gelişmesini ve duyu bütünlemeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır (Bragge ve Fenner 2009).
Bunların yanı sıra sanat dışsal gerçekliğin deneyimlenmesi için somut-eylemsel bir yol sunduğundan sembolleştirmeyi gerçekleştiremeyen otistik bozukluğu olan çocuklar için iç ve dış gerçeklik arasında bağlantı kurmayı kolaylaştırır (Evans ve Dubowski 2001). Ayrıca sanat hem güçlü yönlerini ortaya koyabilmeleri hem de perseveratif ve kendini uyarıcı davranışlarla ilişkili duyusal ihtiyaçların giderilebilmesi, imgelemenin gelişmesi gibi bozukluğun doğasıyla ilgili zorluk alanlarını desteklemek için alan sağlar (Martin 2009).
Otizmde beden, duyumların merkezinde olduğundan, duygu dışavurumunun stereotipik hareketlerle sağlandığı bir tablo söz konusudur. Deneyimler kinestetik olduğundan, terapistin danışanla ortak bir hareketi paylaşması, danışanın hareket örüntüleriyle ‘tanışmak’ için kendi bedenini kullanması, danışanın hareketlerini aynalaması otizmle çalışırken terapötik süreçte kullanılabilecek yöntemlerdendir (Maçkalı, 2014). Otizmde hareketin karşılıklılığı söz konusu olmadığından özellikle sürecin başında terapistin aktif olması gerekir. İlişkiyi başlatmak arzusunun gelişmesi ve dikkatinin sürdürülmesi için değişim bedenden başlamaktadır. Terapist danışanın hareketleriyle uyumlanır böylece danışan hareketlerinin kinestetik yansımalarını deneyimler (Eracar 2006; Samaritter ve Payne 2013). Danışanın ritmini, duygulanımını ve o andaki deneyimini kendi bedeninde duyumsar. Danışanın o andaki halini bedeni yoluyla anlamaya çalışır (Kossak 2009). Terapist algısal farkındalığı geliştirmek adına ritimde ve hareketlerin örüntüsünde değişim yapabilir veya vücudunun duruşunda değişim yapabilir. Bu ‘kinestetik ortalıklık’ta (Samaritter ve Payne, 2013 s. 145) danışan zaman içinde hareketin ne olacağına karar veren kişi olur.
Tustin (1986) otizmde dış çevreden gelen bilgilerin kinestetik yollarla işlendiğini, beden duyumlarının ön planda olduğunu belirtmiştir. Sanat, dokunma, işitme, koklama, görme olarak birden fazla duyuya hitap edebildiğinden farklı bilgilerin işlenip bütünleşmesi için alan sağlayabilmektedir. Kearns (2004) de duyu bütünlemesinde zorluk yaşayan kişilerde sanatın işlevsel olabileceğini savunmaktadır. Kille çalışma, parmak boyalar, şövalede resim yapmak hem kinestetik uyarım hem görsel uyarım sağlamaktadır. Boyaları karıştırırken veya sıkarken çıkan seslere dikkat etmek işitsel uyarım sağlamaktadır.